Arzuna Göre Ara

BANA BİR MASAL ANLAT...

Category: By İsimsiz Takılar
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken...
Eskiden, çok eskiden; Ankara' da yaşayan küçük bir kız varmış. Anneannesi onu çok severmiş. Onu her ziyarete gelişte leblebi tozu, şekerlemeler ve imkanı yettiğince aldığı plastik bebekler, tabaklar, renkli topaçlarla mutlu etmeye çalışırmış. O; anneannesine gittiğinde de evde süs eşyası olarak kullanılan, topraktan yapılmış, minik testi ve yapma çiçeklerle oynarmış. Bazen de annesiyle kumaş ve örgü yünlerinden bebekler yapıp içlerini pamukla doldurur, ağız, göz,burun yerlerini de renkli ipliklerle süslerlermiş. Küçük kız; bu bebeklere sarılıp yattığında çok güzel rüyalar görürmüş...
Güzel günlerden bir pazar günü eve misafirler gelmiş. Babasının arkadaşı olan amca küçük kıza rengarenk kağıda sarılmış, kocaman bir paket vermiş. Küçük kız; meraktan açılmış gözlerle, heyecandan gümbür gümbür çarpan kalbiyle alelacele, yırtarcasına açmış paketi . Nefesi kesilmiş, dili tutulmuş bukle bukle sarı saçlı, kırmızı fırfırlı elbiseli, mavi gözlü, dünyalar güzeli bebeği görünce. Derin bir nefes alıp, ancak kendisinin duyacağı bir sesle; "Bu benim mi ?" diye sormuş o kendisine gülümseyerek bakan amcaya. Korkuyla beklemiş cevabı... (Ya hayır derse? Ama benim hiç böyle güzel ve kocaman bebeğim olmadı ki. Allahım ne olur evet bu senin desin! Evet, evet ???)
Amca; "Evet, güzel kızım elbette bu senin için. Aynısından kızıma da aldım, o çok beğendi, umarım senin de hoşuna gider." demiş coşkuyla.
Teşekkür etmek için ağzını açmış ama sesi çıkmamış. Bir kolunda sımsıkı sardığı bebeğiyle amcanın boynuna atlamış, yanağına bir öpücük kondurmuş ve koşarak odasına kaçmış. Uzun süre bebeği seyretmiş, saçlarını,yüzünü, elbisesini okşamış, öpücüklere boğmuş, çok mutluymuş. Bebeğine masallar anlatırken uyuyakalmış. Sabah, hala yanında uyumakta olan küçük İnci'sini öperek uyandırmış. Yataktan kalkmış, siyah okul önlüğünü giymiş, annesinin özenle kolalayıp ütülediği beyaz yakasını boynuna takmış, minik İnci'yi bez bebeklerinin yanına güzelce yerleştirmiş.
- Ben şimdi okula gidiyorum çocuklar. Sakın yaramazlık yapmayın, uslu uslu oynayın, öğlende gelince birlikte yemek yiyeceğiz. Hadi şimdilik hoşçakalın...
Eliyle öpücük yollamış bebeklerine, odadan çıkmış...
Geçen Cumartesiydi, ani bir kararla boynuma fotoğraf makinemi asıp, İstanbul Oyuncak Müzesinin yolunu tuttum. Parke taşlarla döşeli, çevresindeki bahçe duvarlarında üzerlerine oyuncak kabartmaları resmedilmiş bakır plakalar çakılı, sokak lambalarını içlerinde gizleyen altın, gümüş ve bronz zürafalarla bezenmiş Dr.Zeki Zeren sokağı beni masalsı bir dünyaya doğru götürdü. Bahçe kapısından içeri girdiğimde Keloğlan, Tweety ve Nasreddin Hoca'nın heykelleriyle karşılaştım.
Müzenin; her biri bir sahne gibi düzenlenmiş odalarını dolaştıkça, gittikçe coşan bir duygu fırtınasının içinde buldum kendimi. Önce okul anıları hücum etti gözlerime; Cin Ali kitaplarını, yeşil plastik cetveli, Türkiye haritasını, ilkokulda annemin beslenme çantama koyduğu iç içe katlanarak küçülen renkli plastik bardağı görünce. Tenekeden itfaiye, polis arabaları, bebeklerin koca koca gözleri, küçük borazanlar, soru-cevap-buluşlar oyuncağı beni aldı, Bahçelievler'de ki evimize götürdü. Yan odaya geçipte ayıcığın karşısında oturan pembe elbiseli, sarı saçlı bebeği görür görmez gerçek bir bebeğe sahip olduğum o gün, anneannemin leblebi şekerleri, toprak testisi, çocukluğumu süsleyen tüm ayrıntılar geçmişten kopup o bebekte vücut buldu. Hayallere daldım, duygulandım, gözlerim doldu...
Üst katta ki 1900-1920 yıllarında Alman, Amerikan, İngiliz çocuklarının oynadıkları oyuncakları büyük bir hayranlık ve aynı zamanda büyük bir kıskançlıkla seyrettim. Biz Türk çocukları 1960' larda bez bebeklerle, plastik tabak, tencerelerle, teneke arabalarla oynarken bizden 40-50 sene öncesinde Avrupalı, Amerikalı çocukların şanslarına gıpta ettim, içim buruldu. Halen 1900' lerin Avrupalı çocuklarının sahip olduğu oyuncakları rüyasında bile göremeyen bir sürü Türk çocuğumuz varken üzülmemek mümkün değildi...
Biraz soluklanayım diye indiğim kış bahçesinde kumbara şeklinde ki İş Bankası saat kulesi beni tekrar çocukluk yıllarıma döndürdü. İlkokula başladığım sene banka müdürü olan Hakkı amcanın bana hediye ettiği, harçlıklarımdan biriktirdiğim 3-5 kuruşu sakladığım, dolmasını ve açılacağı anı heyecanla beklediğim demir kumbaramı ne çok severdim. O biriktirdiğim paralarla aldığım çocuk klasikleriyle, Ayşegül kitaplarıyla, kağıt bebek ve çikolatalarla dünyalar benim olurdu sanki.
Evet, belki çok oyuncağımız yoktu, sahip olduklarımız ucuz ve basitti ama hayallerimiz çok zengindi.
Düşündüm çocuk düşlerimizi, hayal gücümüzün beslediği yaratıcılığımızı, kısıtlı imkanlarımıza inat uydurduğumuz oyunları, makaradan, kibrit kutusundan yaptığımız oyuncakları, yemek masası altında kurduğumuz dünyaları, anlattığımız masalları...
Evet, mutluyduk, paylaşırdık, tatminkardık, severdik, sevilirdik...
Sevdim...Müzeyi, bana yaşattığı bütün duyguları, çocukluğumu, bez bebeklerimi, koca mavi gözlü İnci'mi, o güneşli Cumartesi gününü...

Oyuncak ve insan kalbi çok benzer birbirine. Bazen tamiri olmaz ikisinin de!.. Sunay Akın

 

7 comments so far.

  1. Paslı Kap 19 Mart 2010 15:16
    Beni de aldın götürdün çocukluğuma...
  2. İsimsiz Takılar 19 Mart 2010 15:58
    Ne hoş :)
  3. Unknown 19 Mart 2010 16:40
    Benim mavi gözlü bebeğim ve minik kuzum hala duruyor.Bence az oyuncağımız olsa da bol hayal gücümüz olduğu için çok ama çok güzel günlerdi o günler...
  4. Unknown 19 Mart 2010 20:09
    Abimin kendi harçlıklarını biriktirip bana aldığı kağıt bebekleri ve onların kağıt elbiselerini çekmecemde değil ama kalbimde saklıyorum hala...
    Bu ilk metin denemeni de kutluyorum arkadaş.
  5. İsimsiz Takılar 19 Mart 2010 20:38
    Aynı dönemin çocuklarıyız, benzer duygu ve anıları paylaşıyoruz...
    Teşekkür ederim.
  6. Adsız 25 Mart 2010 20:01
    Benim kağıt bebeklerim hala duruyor, onlar benim en kıymetlilerim:)
  7. İsimsiz Takılar 26 Mart 2010 18:02
    Keşke ben de bazı oyuncaklarımı saklasaymışım. Belki de bu yüzden Oyuncak Müzesini gezerken bu kadar çok etkilendim...

Something to say?