BATIK ELMALI KEK
(Versunkener Apfelkuchen)
MALZEMELER:
7-8 adet yarım ekşi elma
125 gr margarin
125 gr şeker
3 yumurta
1 fiske tuz
1 portakal veya limon rendesi
175 gr un
1 tatlı kaşığı kabartma tozu
pudra şekeri
YAPILIŞI:
Oda sıcaklığında yumuşamış margarin ve şeker iyice çırpılır, yumurtalar teker teker eklenerek çırpmaya devam edilir. Sonra sırasıyla diğerleri eklenir. Hamur beyazlaşıncaya kadar karıştırılır, yağlanmış ve unlanmış tepsiye (25 cm çapında) spatula yardımıyla yayılır. Üstleri bıçak ucuyla çizilmiş yarım elma dilimleri aralıklı olarak dizilir, önceden ısıtılmış sıcak fırına konur, 5-10 dk 220 derecede, daha sonra 170 derecede üstü kızarana kadar pişirilir. Kek soğuyunca üzerine pudra şekeri serpilerek servis yapılır.
Not: Eğer keki hemen servis yapmayacaksanız, pudra şekerini serperken elmaların üzerine gelmemesine dikkat edin, çünkü elmalar beklerken sulanır .
Ekşi elmanız yoksa limon suyuna batırılmış tatlı elmayla da yapabilirsiniz.
ARPA ŞEHRİYE PİLAVI
MALZEMELER:
1 su bardağı arpa şehriye
2 su bardağı su
1 yemek kaşığı tereyağ
1 yemek kaşığı sıvı yağ
arzuya göre tuz
YAPILIŞI:
Tereyağı ve sıvı yağı tencereye koyup eritin, arpa şehriyelerin yarısını yağa ekleyip rengi dönene kadar çevirin, diğer yarısını da koyup iyice kavurun. (Önceden koyduğunuz şehriyelerle sonrakiler arasında renk farkı olacak şekilde kavurun.) 2 su bardağı kaynar suyu ve tuzu ekleyip kapağı kapalı olarak suyu çekene kadar pişirin. Pilavın altını kapatıp, karıştırın, 10 dakika demlendirin ve servise sunun. Afiyet olsun...
Not: Et yemeklerinin yanında güzel gider, örneğin; kuzu tandır, incik haşlama vs...
NİŞAN KURABİYESİ
( AKŞEHİR ŞEKERLEMESİ )
MALZEMELER :
1 paket margarin veya tereyağ
(arzuya göre yarı yarıya da kullanabilirsiniz)
1/2 çay bardağı sıvıyağ
5 su bardağı un
1 su bardağı pudra şekeri
arzuya göre üstüne fındık, pudra şekeri
YAPILIŞI :
Eritip ılıttığımız margarini, pudra şekerini ve sıvı yağı kaba koyup karıştırın. Unu eleyerek bu karışıma katın. Özlü bir hamur olana kadar yoğurun. ( Bu kurabiye hamurunun biraz fazla yoğurulması gerekiyor.) Hamurdan cevizden daha büyük parçalar koparıp yuvarlak şekil verin, ortasına fındık koyun. Yağlı kağıt döşenmiş ya da yağlanmış fırın kabına dizin. Önceden 170 derecede ısıtılmış fırında kurabiyelerin üzerleri beyaz kalacak şekilde pişirin. Soğuduktan sonra üzerlerine pudra şekeri serpin.
Afiyet olsun...
Not: Şekerleme, Akşehir'de nişandan önce kız evinden erkek evine gönderildiği için adına Nişan Kurabiyesi de denir. Şekerleme esasen küçük simit şeklinde yapılır. Bana yuvarlak şekil vermek daha kolay geldiği için bunu tercih ediyorum.
YAĞLI KÖFTE (GAZİANTEP)
(Çiğköfteyi sevipte içinde çiğ et olduğu için yiyemeyenlere tavsiye edilir)
MALZEMELER:
2 kase köftelik ince bulgur
1 adet kuru soğan
3 adet taze soğan
1 büyük domates
3-4 diş sarımsak
1 avuç ince kıyılmış maydanoz
1 tepeleme yemek kaşığı biber salçası
1 yemek kaşığı domates salçası
1'er tatlı kaşığı karabiber,kimyon
arzuya göre pul biber, tuz (acı olması tercih edilir.)
8 yemek kaşığı zeytinyağı
YAPILIŞI:
Büyük bir tepsiye bulguru, baharatları ve salçayı koyun, minik minik doğranmış sarımsağı, ince kıyılmış taze soğanların beyaz kısımlarını ekleyin. Tepsiye domatesi ve kuru soğanları rendeleyin. Köfteyi domates ve soğanların suyunun yardımı ile resimde ki gibi birbirlerine sürterek iki elinizle yoğurun. Köftenin suyu çekildikçe azar azar su ekleyerek (1/2 su bardağı yeterli olabilir) bulgurun diriliği gidene kadar yoğurmaya devam edin. Köfteden bir parça koparıp yiyerek bulgurun diriliğinin gidip gitmediğine bakabilirsiniz. Daha sonra ince kıyılmış maydanoz ve taze soğanların yeşil kısımlarını köfte hamurunun üstüne koyun ve ocakta ısıtılmış zeytinyağını bunların üstüne gezdirin. Yeşillikler ezilmeyecek şekilde, köfteye karışana kadar hafifçe tekrar yoğurun. İki elinizin arasında şekil vererek servis tabağına dizin, turşu ve ayranla birlikte servis yapın. Afiyet olsun...
Kuzenim Gürsel'e tarif ve yardımları için teşekkürler...
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken...
Eskiden, çok eskiden; Ankara' da yaşayan küçük bir kız varmış. Anneannesi onu çok severmiş. Onu her ziyarete gelişte leblebi tozu, şekerlemeler ve imkanı yettiğince aldığı plastik bebekler, tabaklar, renkli topaçlarla mutlu etmeye çalışırmış. O; anneannesine gittiğinde de evde süs eşyası olarak kullanılan, topraktan yapılmış, minik testi ve yapma çiçeklerle oynarmış. Bazen de annesiyle kumaş ve örgü yünlerinden bebekler yapıp içlerini pamukla doldurur, ağız, göz,burun yerlerini de renkli ipliklerle süslerlermiş. Küçük kız; bu bebeklere sarılıp yattığında çok güzel rüyalar görürmüş...
Güzel günlerden bir pazar günü eve misafirler gelmiş. Babasının arkadaşı olan amca küçük kıza rengarenk kağıda sarılmış, kocaman bir paket vermiş. Küçük kız; meraktan açılmış gözlerle, heyecandan gümbür gümbür çarpan kalbiyle alelacele, yırtarcasına açmış paketi . Nefesi kesilmiş, dili tutulmuş bukle bukle sarı saçlı, kırmızı fırfırlı elbiseli, mavi gözlü, dünyalar güzeli bebeği görünce. Derin bir nefes alıp, ancak kendisinin duyacağı bir sesle; "Bu benim mi ?" diye sormuş o kendisine gülümseyerek bakan amcaya. Korkuyla beklemiş cevabı... (Ya hayır derse? Ama benim hiç böyle güzel ve kocaman bebeğim olmadı ki. Allahım ne olur evet bu senin desin! Evet, evet ???)
Amca; "Evet, güzel kızım elbette bu senin için. Aynısından kızıma da aldım, o çok beğendi, umarım senin de hoşuna gider." demiş coşkuyla.
Teşekkür etmek için ağzını açmış ama sesi çıkmamış. Bir kolunda sımsıkı sardığı bebeğiyle amcanın boynuna atlamış, yanağına bir öpücük kondurmuş ve koşarak odasına kaçmış. Uzun süre bebeği seyretmiş, saçlarını,yüzünü, elbisesini okşamış, öpücüklere boğmuş, çok mutluymuş. Bebeğine masallar anlatırken uyuyakalmış. Sabah, hala yanında uyumakta olan küçük İnci'sini öperek uyandırmış. Yataktan kalkmış, siyah okul önlüğünü giymiş, annesinin özenle kolalayıp ütülediği beyaz yakasını boynuna takmış, minik İnci'yi bez bebeklerinin yanına güzelce yerleştirmiş.
- Ben şimdi okula gidiyorum çocuklar. Sakın yaramazlık yapmayın, uslu uslu oynayın, öğlende gelince birlikte yemek yiyeceğiz. Hadi şimdilik hoşçakalın...
Eliyle öpücük yollamış bebeklerine, odadan çıkmış...
Geçen Cumartesiydi, ani bir kararla boynuma fotoğraf makinemi asıp, İstanbul Oyuncak Müzesinin yolunu tuttum. Parke taşlarla döşeli, çevresindeki bahçe duvarlarında üzerlerine oyuncak kabartmaları resmedilmiş bakır plakalar çakılı, sokak lambalarını içlerinde gizleyen altın, gümüş ve bronz zürafalarla bezenmiş Dr.Zeki Zeren sokağı beni masalsı bir dünyaya doğru götürdü. Bahçe kapısından içeri girdiğimde Keloğlan, Tweety ve Nasreddin Hoca'nın heykelleriyle karşılaştım.
Müzenin; her biri bir sahne gibi düzenlenmiş odalarını dolaştıkça, gittikçe coşan bir duygu fırtınasının içinde buldum kendimi. Önce okul anıları hücum etti gözlerime; Cin Ali kitaplarını, yeşil plastik cetveli, Türkiye haritasını, ilkokulda annemin beslenme çantama koyduğu iç içe katlanarak küçülen renkli plastik bardağı görünce. Tenekeden itfaiye, polis arabaları, bebeklerin koca koca gözleri, küçük borazanlar, soru-cevap-buluşlar oyuncağı beni aldı, Bahçelievler'de ki evimize götürdü. Yan odaya geçipte ayıcığın karşısında oturan pembe elbiseli, sarı saçlı bebeği görür görmez gerçek bir bebeğe sahip olduğum o gün, anneannemin leblebi şekerleri, toprak testisi, çocukluğumu süsleyen tüm ayrıntılar geçmişten kopup o bebekte vücut buldu. Hayallere daldım, duygulandım, gözlerim doldu...
Üst katta ki 1900-1920 yıllarında Alman, Amerikan, İngiliz çocuklarının oynadıkları oyuncakları büyük bir hayranlık ve aynı zamanda büyük bir kıskançlıkla seyrettim. Biz Türk çocukları 1960' larda bez bebeklerle, plastik tabak, tencerelerle, teneke arabalarla oynarken bizden 40-50 sene öncesinde Avrupalı, Amerikalı çocukların şanslarına gıpta ettim, içim buruldu. Halen 1900' lerin Avrupalı çocuklarının sahip olduğu oyuncakları rüyasında bile göremeyen bir sürü Türk çocuğumuz varken üzülmemek mümkün değildi...
Biraz soluklanayım diye indiğim kış bahçesinde kumbara şeklinde ki İş Bankası saat kulesi beni tekrar çocukluk yıllarıma döndürdü. İlkokula başladığım sene banka müdürü olan Hakkı amcanın bana hediye ettiği, harçlıklarımdan biriktirdiğim 3-5 kuruşu sakladığım, dolmasını ve açılacağı anı heyecanla beklediğim demir kumbaramı ne çok severdim. O biriktirdiğim paralarla aldığım çocuk klasikleriyle, Ayşegül kitaplarıyla, kağıt bebek ve çikolatalarla dünyalar benim olurdu sanki.
Evet, belki çok oyuncağımız yoktu, sahip olduklarımız ucuz ve basitti ama hayallerimiz çok zengindi.
Düşündüm çocuk düşlerimizi, hayal gücümüzün beslediği yaratıcılığımızı, kısıtlı imkanlarımıza inat uydurduğumuz oyunları, makaradan, kibrit kutusundan yaptığımız oyuncakları, yemek masası altında kurduğumuz dünyaları, anlattığımız masalları...
Evet, mutluyduk, paylaşırdık, tatminkardık, severdik, sevilirdik...
Sevdim...Müzeyi, bana yaşattığı bütün duyguları, çocukluğumu, bez bebeklerimi, koca mavi gözlü İnci'mi, o güneşli Cumartesi gününü...
Oyuncak ve insan kalbi çok benzer birbirine. Bazen tamiri olmaz ikisinin de!.. Sunay Akın
ACILI KURABİYE :
MALZEMELER :
250 gr margarin
2 yumurta sarısı
1 paket kabartma tozu
1 tatlı kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı pul biber
3 yemek kaşığı sirke
aldığı kadar un
( yaklaşık 3-3,5 su bardağı un)
susam
YAPILIŞI :
Yağı ocakta eritin ve ılınmaya bırakın. Yumurtaların sarı ve beyazlarını ayırın. Susam hariç, bütün malzemeleri karıştırın, unu ve kabartma tozunu eleyerek bu karışıma katın ve yumuşakça bir hamur olacak şekilde yoğurun. Arzuya göre şekil vererek önce yumurta akına sonra susama bulayıp yağlanmış fırın tepsisine 1/2 santim aralıklarla dizin. 175 derecede pişirin, Afiyet olsun...
HALİM ÇELİKER "Bedensel Lirizm"
Resim Sergisi
12 Mart - 5 Nisan 2010
2005 yılında ki Artforum Ankara Sanat Fuarı'nda Myrina Sanat Galerisi olarak çalışma fırsatı bulduğumuz Halim Çeliker, M.S.Ü Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü mezunudur. 24 kişisel sergi, 70'den fazla karma sergiye katılmış olan Halim Çeliker'in çeşitli resim yarışmalarında da 6 ödülü vardır.
Resmin algılanma biçimlerinin ve malzemelerinin zorlama çabalarla kimliğinden uzaklaştırıldığı ve böylece büyük bir estetik kayba uğrayarak, yaratı orjinalitesi ve üslup gerçekliğinden uzaklaştığı günümüzde; Halim Çeliker ve benzeri ressamların resime getirdikleri yenilik; hem estetik kategori, hem üslup açılımı noktasında 'eskimeyen yeni' yi oluşturuyor...
Türkiye'de ki resim sanatı gerçekliği içinde var olan az sayıda ki gerçek sanatçı kimliklerden biri olan Halim Çeliker de, ayrıcalıklı konum ve durumunu, yıllardır sürdüregeldiği kendi özgün estetiğiyle göstererek; yozlaşma ve resim dışı olgulara somut cevap vermiş oluyor.
ÜMİT GEZGİN - Sanat Eleştirmeni
Eyyvah eyvah, bu filmi de kaçırırsam eyvahlar olsun bana !!!
Oldum olası tek başıma sinemaya gitmeyi sevmem. Neyse ki bu çığlıma bir arkadaşımdan olumlu cevap geldi veee benn bu gece filmi izleyenler listesine adımı yazdırmayı başardım :))
Epeyce uzun bir aradan sonra dolu dolu, içten ve yürekten kahkahalar atarak güldüm. Hatta kendimi öyle bir kaptırmışım ki; taksiyle kaza yaptıkları sahnede yukarıda ki boyacı arabanın üstüne düşünce çığlığı bastım.
Karakol sahnesine, düğünde ki kızı boğulmaktan kurtardığı sahneye, dedesiyle yaptığı "İyi sen napıyon?" dialoğuna, kör takliti yaparak katillerden kaçtıkları bölüme, Firuzan'ın fotoğraf çekim sahnelerine, her halleriyle Ata Demirer, Demet Akbağ, Salih Kalyon'a bayıldımmm...
Bizden biri olmalarıyla, kaliteli espirileriyle, oyunculuklarıyla, komedinin abartıya kaçmadan, sadelikle de yapılabileceğini bizlere gösterdikleri için
Arzuya Göre bu film kaçmazzzzz !!!
http://www.eyyvaheyvah.com/main_tr.html
KATIKLI DOLMA
(REYHANLI KABAK DOLMASI)
4-5 Kişilik
MALZEMELER:
1 kg kabak
1 kase az yağlı kıyma
1 kaseden 1 parmak az
ince köftelik bulgur
1 büyük soğan
2 kaşık ufalanmış kuru
mor reyhan
arzuya göre tuz, karabiber
2 kaşık tereyağ
1 kaşık nane
1 kaşık kırmızı pul biber
2 diş sarımsak
1 kase yoğurt
YAPILIŞI :
Kabakların dışları ince olarak kazınır, 2 parmak kalınlıkta parçalara kesilir. Dışında çok kalın olmayan bir halka kalacak şekilde içleri oyularak çıkartılır. Bulgur, kıyma, rendelenmiş soğan, reyhan, tuz ve karabiber derince bir kaba konup el ıslatılarak iyice yoğrulur. Hazırlanan bu içten dolmanın içini dolduracak kadar parçalar koparılıp; kabak halkaları sağ elinizin işaret ve baş parmaklarının arasında döndürülürken, sol elinizin baş ve işaret parmağıyla altan ve üstten bastırarak sıkıştırılır. Dolmaların içli kısımları alta ve üste gelecek şekilde tencereye dikey olarak yan yana dizilir. Üzerine biraz daha tuz eklenip sıcak su dökülür ve pişmeye bırakılır. Diğer tarafta sarımsaklar tuzla birlikte dövülür, yoğurdun içine çırpılarak karıştırılır. Tereyağ eritilir içine nane ve kırmızı pul biber eklenir. Dolmalar pişince servis tabağına alınır, üzerlerine önce sarımsaklı yoğurt, sonra naneli, biberli yağ gezdirilip sıcak olarak servise sunulur. Afiyet olsun...
SIKMA KÖFTE ( MALATYA )
(5-6 kişilik)
MALZEMELER :
2 su bardağı yarma
1 su bardağı ince bulgur
1,5 su bardağı su
200 gr orta yağlı kıyma
4 yemek kaşığı sıvı yağ
2 adet büyük kuru soğan
2 adet domates
4 adet çarliston biber
1/2 demet maydanoz
1/2 demet taze nane
1 yemek kaşığı biber salçası
1 yemek kaşığı domates salçası
arzuya göre tuz, karabiber,
kırmızı pul biber
YAPILIŞI :
Yarma, bulgur ve tuz; azar azar eklenen 1,5 bardak su ile iyice yoğrulur. El ıslatılarak yoğrulan hamur macunsu, fazla yumuşak olmayan bir kıvama gelince fındık büyüklüğünde parçalara ayrılır ve avuç içinde yuvarlanır, ortasına hafifçe bastırılarak unlu tepsiye dizilir. Tuzlu suda dibe yapışmaması için arada karıştırarak yaklaşık 45-50 dk haşlanır. (Köfteyi sudan alıp ikiye bölün, eğer içinde kuru bulgur görünmüyorsa, köfteler pişmiş demektir.)
Diğer tarafta küp şeklinde doğranmış soğanlar ve kıyma yağda kavrulur.Bunların üstüne sırasıyla ince doğranmış biberler, kabukları soyulup küp doğranmış domatesler, tuz, biber ve domates salçası eklenerek pişirilmeye devam edilir. Köftelerin haşlandığı sudan 1 su bardağı alınıp bu karışımın üstüne dökülür
ve 2-3 dk daha pişirilir. Bu sırada köfteler süzgece alınıp suyu süzülür, hazırlanan sosun üstüne dökülerek karıştırılır. En son olarakta ince kıyılmış nane ve maydanoz da eklenip karıştırılır, tabaklara alınır ve üzerine arzuya göre kırmızı pul ve karabiber
de serpilerek sıcak olarak servis edilir. Afiyet olsun...